aynı konularda dördüncü kez duyuru açışım oluyor. bu sefer sitem edip cevap aramaktan ziyade biraz içimi dökmek isteğim. biraz dağınık olacak, kusura bakmayın:30'a merdiven dayamış bir erkek kişisiyim.2009'da, 18 yaşında yeni bir lise mezunu, ümitli bir bilgisayar mühendisliği öğrencisi olarak geldi
aynı konularda dördüncü kez duyuru açışım oluyor. bu sefer sitem edip cevap aramaktan ziyade biraz içimi dökmek isteğim. biraz dağınık olacak, kusura bakmayın:
30'a merdiven dayamış bir erkek kişisiyim.
2009'da, 18 yaşında yeni bir lise mezunu, ümitli bir bilgisayar mühendisliği öğrencisi olarak geldim affedersiniz hayatımı siken bu şehre. şehrin adını boş verelim.
şehre ve okula adaptasyon konusunda korkunç sorun yaşamam, bir tane bile arkadaş edinememem, okul ortamında yapayalnız kalıp motive olamamam gibi psikolojik sorunların üzerine çok da iyi bir sayısalcı olmayışım gerçeği de eklenince üniversitenin ilk yılı üzerimden geçti. tanışma gibi olan ilk dönemi kazasız belasız atlattıysam da ikinci dönemde bir ders hariç hepsinden kaldım.
bir daha da okul konusunda yüzüm gülmedi. alttan alınan derslerle arkadaş ortamının bir kez daha değişmesi, derslerin kendisi dışında beni okula bağlayan hiçbir şey olmadığından, pek sorumluluk sahibi de olmayan biri olarak devam zorunluluğum olmayan derslere gitmeyişim, bunun beni okuldan daha da soğutuşu vs. üst üste bindikçe, ve yıllar ilerleyip sene 2015 olduğunda, okulun bitmeyeceği ayan beyan ortaya çıkmıştı zaten.
o yıl, bir şekilde bu lise mezunu, vasıfsız kişinin eline bir kariyer imkânı geçti. bir devlet bankasında memur olarak çalışma şansı. hâlâ okulu bitirme hayalim vardı ama olmayacağı aşikârdı. bana sorulduğunda yine de, ikinci öğretim öğrencisi olduğum okuluma da devam edebileceğim zannıyla doğup büyüdüğüm memleketimde değil, üniversitemin bulunduğu şehirde çalışmaya başlamayı tercih ettim.
işe başladığım 2016 yılında, başladıktan birkaç ay sonra bunun imkânsız olduğunu kesin olarak anladım.
*
(parantez)
2006 yılında, arkadaşım olan bir kıza âşık oldum. ecnebi deyimiyle
out of my league bir kızdı, o zaman bile. gerçi her karşı cins öyle ya. neyse, platonik olarak geçirdiğim 8 yılın ardından 2014'te, bunun hislerimi noktalayacağı zannıyla, kızın sevgilisi varken, yanlış bir karar vererek kıza açıldım. herhangi bir karşılık görme beklentim yoktu. birazcık empati, anlayış ve merhamet bekliyordum sadece. arkadaşlığımızın sürmesini istiyordum. çok şey bekliyormuşum, zira o noktadan sonra geriye arkadaşlık denebilecek pek bir şey kalmadı.
*
2016'ya dönelim. çocukluk hayalim olan bilgisayar mühendisliği hedefleri birkaç ay içinde yok olmuş, hayatımda en çok nefret ettiğim sektör olan bankacılıkta, hayatta hep kaçmak isteyeceğim "insanlarla yüzyüze, iç içe çalışma" konseptinin tam ortasında, kariyer beklentileri olmayan bir insana dönüşmüş hâlde çalışıyordum.
tam bu sırada, âşık olduğum o kızla bir daha görüşebileceğim, eskisi gibi arkadaş olabileceğim ümitlerim azalarak bitti.
hayatımın en kötü günlerini yaşıyordum. intiharı bile düşündüm. absürt, abartı gelebilir, ama hayatta beklediğim, umut ettiğim hiçbir şey kalmamıştı.
beni daha iyi hissettirebileceğine inandığım tek yerin, bir psikiyatri kliniğinin yolunu tuttum. antidepresan kullanmaya başladım.
*
1-1,5 yıl kadar sonra kendimi biraz daha iyi hissediyordum, en azından intiharı düşünmeyecek kadar. iki antidepresanımdan birini psikiyatrımın tavsiyesiyle bıraktım. ama kötüye gittim. amaçsızlık, ait olmama hisleri geri döndü. psikiyatriye ek olarak klinik psikolog tarafından psikoterapiye de başlamaya karar verdim. aynı dönemde, mutsuzluğumun iş yaşantımdan kaynaklandığına ikna olduğum bir anda istifamı verdim, istifa etmemek için zar zor ikna edildim. yeniden iki ilaç kullanmaya başladım.
*
ve bugün. 4,5 yıllık bankacıyım. artık istifa veya intihar etmek gibi şeyler düşünmediğimden hareketle depresyonda olmadığımı söyleyebilirsek de diğer her şey aynı denebilir. hâlâ işimi sevmiyorum.
o kıza artık âşık değilim, ama artık birine âşık olabilme yetim kaldığını sanmıyorum. olsam bile hayatımın hiçbir döneminde karşılık görebileceğime inanmadım. ben 1.58 boyunda, 82 kilo,
socially awkward bir acayip insanım. kim benimle ilişki yaşamak istesin ki?
iş ve aşk çıkınca hayattan geriye pek bir şey kalmıyor. niye yaşadığımı gerçekten bilmiyorum. her sabah lanet ederek işe gidiyorum, akşamlarımı ve boş vakitlerimi hiçbir şey yapmayarak, keyif almadan, boş geçiriyorum.
arkadaşım yok. hiç yok. iş arkadaşlarım var ama hepsi evli barklı çoluklu çocuklu insanlar. hiçbirine kendimi özel olarak yakın hissetmiyorum, iş dışında hiçbiriyle görüşmüyorum. insanlarla ilişki kurmakta hayat boyu güçlük çektim, hâlâ de çekiyorum. 'arkadaşım' diyebileceğim tek kişiler yıllar öncesinden, lise yıllarından kalma, farklı illerde yaşayan insanlar. birkaç haftada bir telefonlaşıyoruz, 3-5 ayda bir görüşüyoruz, o kadar.
iple çektiğim tek anlar maddi güçlükler nedeniyle ancak iki haftada bir gidebildiğim, hâlâ süren psikoterapi seanslarım. psikoterapistim bir kişilik bozukluğum olduğu görüşünde. hangisi olduğunu söylemiyor. sanırım narsisist veya şizoid bozukluklardan birine uyuyor olabilirim. eğitimini almış olan biri değilim, bilemem.
bunu niye yazdım bilmiyorum. dışarıdan nasıl görünüyorum bilmek istedim. gerçekten hissettiğim kadar zavallı mıyım? hep böyle boş, amaçsız, heyecansız mı yaşayacağım? ilaçlarımı bıraktığım anda tekrar depresif günlerim geri mi dönecek? ne yapmalıyım?
bilmiyorum. buraya kadar okuduysanız katlandığınız için teşekkür ederim.